KARİYE KİLİSESİ

Günümüzde varlığını sürdürmeye  Kariye Müzesi olarak devam eden yapı, aslında aynı adla anılan bir manastırın ana kilisesi imiş. Fakat bu bölgenin tarihi bu manastırın yapılışından da önceye dayanıyor. Onuncu yüzyılın sonlarında yaşamış üst düzey bir bürokrat, aynı zamanda yazar ve aziz olan Symeon Metaphrastes, erken Hristiyanlık döneminde; 298 yılında seksendört müridi ile birlikte şehit olan Aziz Babylas’ın gömü alanı olarak bu bölgeyi işaret etmiş. Constantinopolis kentinin kuruluş tarihinin birkaç yıl öncesine denk gelen dördüncü yüzyılın başlarında Aziz Babylas ve müridlerinin rölikleri bu kente taşınmış ve gömülmüştür kaynaklara göre. Yani aslında manastırın üzerine kurulduğu toprakların kutsiyeti dördüncü yüzyıldan itibaren başlamış. Ayrıca Aziz Babylas’ın buraya gömülüşü ile birlikte başlayan “gömü alanı” olma geleneği yapının ilerleyen dönemlerinde de devam etmiş.

Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü Profesörü Engin Akyürek; bu yapıdaki resim örnekleri üzerine yaptığı bir incelemedeyapının çoklu evrelerinden ilkinin tarihine değinilmiştir. Bu incelemede Prof. Dr. Engin Akyürek durumdan şöyle bahseder:

“Arkeolojik verilerin dışında, Khora manastırının ilk kuruluşuna ilişkin tutarlı ve kesin bilgi kaynaklarına sahip değiliz. Procopius’un2, İmparator Iustinianus döneminde yapılan önemli binaları kapsamlı bir biçimde ele aldığı “Yapılar” adlı kitabında Khora manastırından söz edilmezken, 14. Yüzyılda Nikephoros Gregoras, bu manastırın ilk olarak Iustinianus tarafından bir bazilika olarak kurulmuş olduğunu belirtmektedir.”

Yani 9. Yüzyılın öncesinde; yaptıranı ve nitelikleri bilinmeyen bir yapının varlığından haberimiz var. Bu da yapının ilk evresini oluşturuyor. Bu yapıdan ise günümüze yalnızca doğu tarafta yer alan bir alt yapı kalmıştır. Bu alt yapıya biz Constantinopolis topraklarındaki birkaç yapıda da rastlıyoruz; bunun sebebi ise eğimli araziye yapının rahatça yerleştirilmesini sağlamak oluyor genellikle. 1950’lerde Byzantine Institute of America ve Dumbarton Oaks’ın ortak yürüttüğü kazı çalışmaları sonucunda Kariye’deki birinci yapım evresindeki alt yapının bir kripta (gömü yapısı) olmadığı, bu mezarların ilk inşa tarihinden sonraki dönemlere ait olduğu anlaşılınca ilk yapının bir gömü yapısı olduğu tezi çürütülmüş.

Yapının ikinci evresi Ikonoklasmus dönemine denk gelir, yani 9. Yüzyıl. İlk evredeki yapının, ikonoklasmus döneminde sanata olan hırçın yaklaşım ile yıkıldığı düşünülmektedir. 843 yılında Nikaia Konsili ile beraber ikonaların serbest kalışı ile birlikte Mikhael Synkellos’a (Baş Rahip) yapının yeniden inşası için izin verildiği düşünülüyor.

Bu yapının yapımının ardından 11. Yüzyıla dek geçen sürede elimizde yapıya dair bir bilgi maalesef yoktur. Fakat az önce de bahsedildiği üzere 14. Yüzyılda Constantinopolis’te varlığını sürdürmüş tarihçi Nikephoros Gregoras; bizlere yapının 11. Yüzyılda tamamen harabe haline döndüğünü anlatıyor.

Ardından yapının üçüncü evresi başlıyor: Komnenoslar devri. Bu restorasyon, dönemin imparatoru olan I. Aleksios Komnenos’un kayınvalidesi Maria Doukaina tarafından yapılmış. Prof. Dr. Engin Akyürek’ten aldığımız bilgilere göre; bu evrenin kalıntıları, kilisenin asıl ibadet mekânı olan naosu saran duvarların alt kısımlarındaki mermer kaplamalar kaldırıldığında görülebilir imiş.

Yine Prof. Dr. Engin Akyürek’ten bir alıntı yapacağız:

“… Ancak günümüze ulaşabilen kısımlar ve diğer arkeolojik verilerden yola çıkarak bu yapının dört sütun ya da payenin taşıdığı merkezi kubbesi ile haç planlı bir yapı olduğu ileri sürülmektedir…”

Ve kısa bir süre sonra dördüncü evre…

Yarım yüzyıldan bile kısa bir süre içinde yapıya yeniden müdahale gerekmiş fakat bunun sebebini maalesef bilemiyoruz. Bu dönemle birlikte 1120 yılında Isaakios Komnenos tarafından manastır neredeyse baştan inşa ettirilmiş. Prof. Dr. Engin Akyürek’in aktardığı üzere bu yapıda bazı değişiklikler olmuş. Örneğin üç apsisli doğu cephe düzeninden, naosu kapsayacak kadar büyük ve tek bir apsise evrilen bir doğu cephesinden söz ediliyor. Ve iç mekânın, daraltılan kemerler ve büyütülen kubbe ile daha anıtsal hale getirildiğini dile getiriyor Engin Akyürek.

Ayrıca bugün iç nartekste yer alan “Deesis” kompozisyonlu mozaikte, Meryem’in ayaklarına kapanmış bir Isaakios Komnenos görüyoruz. Türk Bizantolog Semavi Eyice, bu kompozisyonun konumlandığı noktanın aslında Isaakios Komnenos’un lahdinin yerleştirileceği yer olarak hazırlandığını öne sürmüştür.

Günümüzde restorasyonda olan naosun restorasyon öncesi görüntüsü
İç nartksin güneyindeki Deisis sahnesinin solunda, İsa’nın altında yer alan Maria Dukaina figürü

MİMARİSİ

Kariye Kilisesi, tipik bir Bizans yapısıdır. Dışarıdan tuğla duvarlarıyla oldukça sade görünmekle birlikte içi en süslü kiliselerden biridir. Güney cephede uzanan dar uzun tek nefli bir şapel olan “pareklezyon” bir bodrum üzerine yapılmıştır. Üstü kısmen kubbe, diğer kısımları tonozla örtülüdür. Tek apsisi vardır. Bütün batı cephesi boyunca uzanan dış narteks bugünkü cepheyi oluşturur. Yapının orta mekanını örten kubbe yüksek kasnaklıdır. Osmanlı döneminde onarım görmüştür ve ahşaptır. Dış cephelerde yuvarlak kemerler, yarım payeler, nişler ve taş tuğla örgü sıraları ile plastik ve hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Doğu cephesi dışa taşkın apsislerle bitmektedir. Orta apsis dıştan yarım kemerli bir “payanda” ile desteklenmiştir. Bu payanda, gotik mimarlıkta yaygın olarak kullanılan bir destek ögesidir. Haç tonozları, yük etkisiyle sütun, paye gibi taşıyıcı destekleri iterek yıkılmalarını önleme amaçlıdır. Yarım kemer biçimlidir, dıştan destek sağlar.

Esas ibadet mekanı işlevini gören “naos”, yapının merkezinde yer alır. Naos pandantifler ile geçilen bir kubbeyle örtülüdür. Naosun doğu uzantısı, “sunak masası”nın yer aldığı “bema” ya da kutsal mekandır. Bema’nın iki yanında “pastoforium” yer alır. Şükran ayininin hazırlandığı kuzey şapel “prothesis”, giyinme odası olarak kullanılmış güney şapel “diakonikon” olarak adlandırılır. 14. yüzyıldan itibaren “diakonikon” özel şapel işlevi görmüştür.

İki katlı kuzey ek bölüm naosa birleşir. Geçiş niteliğindeki alt katı giyinme odası olarak kullanılmış olabilir. Manastır kütüphanesini barındıran ve naosa bir pencere ile açılan üst katı büyük olasılıkla kurucunun çalışma mekanıdır.

Batıda, mozaiklerle süslü iki geniş narteks yer almaktadır. Özgün planında güneybatı köşesinde bir çan kulesinin yer aldığı dış “narteks“, kapının bulunduğu revaklı cephesi ile dışa açılır. Nartekslerde mozaikler, mermer kaplamalar ve kabartmalar görünmektedir. Ek şapel konumundaki “pareklezyon” mezar şapeli işlevini görmüştür. Buradaki fresklerin hemen hemen tümü korunmuştur. “Pareklezyon”la “naos” arasında, tamamlanmamış depo ve muhtemelen keşiş odası olarak kullanılan özel bölümü bağlayan geçit bulunmaktadır. Özel bölüm “naos”a bir pencere ile açılmaktadır.

YAZAR
Kübra YILDIZ

KAYNAKÇA

https://tr.wikipedia.org/wiki/Kariye_Camii
http://www.aydanogretmen.com.tr/blogdetay/27/kariye-muzesi-mozaikleri
https://islamansiklopedisi.org.tr/kariye-camii
https://www.ktb.gov.tr/EN-113780/kariye-carie-museum.html

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın