KARİYE MÜZESİ SANAT TARİHİ

VİTRUVİUS’UN DE ARCHİTECTURA(MİMARLIK ÜZERİNE ON KİTAP) KİTABINDA MİMARLIĞIN VAZGEÇİLMEZ ÜÇ ANA KURALINDAN BAHSETMİŞTİR.BU ÜÇ KURAL ŞÖYLEDİR; UTULİTAS(SAĞLAMLIK), FİRMİTAS (İŞLEVSELLİK) VE VENUSTAS(ESTETİK). BU ÜÇ KURALIN BİR DE ALTI ADET ALT BAŞLIĞI(DÜZENLEME,TASARIM,AHENK,SİMETRİ,UYGUNLUK,EKONOMİ) BULUNMAKTADIR.BU İLKELERE DAYANARAK KARİYE MÜZESİNİ İNCELEYELİM.

Bizans döneminde, Edirnekapı civarında bir manastır kilisesi olarak inşa edilen Kariye, İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra camiye dönüştürülmüştür. Yapı, Osmanlı döneminde zaman içinde inşa edilen medrese, tekke, türbe, çeşme, imaret ile birlikte bir manzumenin merkezi olmuştur (Şekil 1-2). Kariye 1945 yılında müzeye çevrilmiş; Bizans anıtlarının restorasyonu ile ilgili çalışmalar çerçevesinde Amerikan Bizans Enstitüsü ve Dumbarton Oaks’ın çalışmalarıyla restore edilmiştir. Bugün Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir anıt müzedir.

Yapı ile ilgili kaynaklardaki en eski veriler, Erken Bizans dönemine kadar uzanmaktadır. Yapının Konstantin surlarının dışında yer aldığı, bundan dolayı da “Khora” adıyla adlandırıldığı düşünülmektedir. Manastırın adının kelime anlamı “taşra”, “şehir dışı”dır. Bu durumda manastırın çok erken bir dönemde, IV. yüzyılda kurulmuş olması gerekmektedir. Günümüzde yapının içindeki bazı Meryem Ana ve İsa tasvirlerinin yanında, isimleri ile birlikte “Khora” sıfatı da yazmaktadır (Şekil 3). “Khora”, Bizans devrinde kelime anlamı dışında mistik anlamlar da taşıyor olabilir.

XI. yüzyıl yapısının, kapalı kollu Yunan haçı planlı bir yapı olduğu tahmin edilmektedir (Şekil 4).

Ancak ilginçtir ki, manastır İmparator Aleksios’un küçük oğlu Isakios tarafından kısa süre sonra tekrar yenilenmiştir. Bu yeni inşaata neden gerek duyulduğu bilinmemektedir. Komnenos ailesinin bir ferdi olan Isakios Komnenos’un, başlangıçta bu yapıya gömülmek istediği, bundan dolayı da bazı ciddi onarımlar yaptırdığı bilinmektedir. Kapalı Yunan haçı planlı yapı, kiborion planlı bir yapıya çevrilmiş (Şekil 5); ancak Isakios daha sonra, kesin olarak bilinemeyen bir nedenle, Yunanistan’da Meriç nehri yakınlarındaki Ferecik’te Theotokos Kosmosoteira Manastırı’nı kurup Khora Manastırı’nda bulunan bazı eşyalarının bu yeni manastıra nakledilmesini istemiştir.

Metokhites metruk kiliseyi tamir ettirmiş, yapının kuzeyine iki katlı bir mekân, batısına bir dış narteks, güneyine ise tek nefli, mezar şapeli olarak kullanılacak bir parakklesion inşa ettirmiştir (Şekil 8).

Yapının tamamını ele alan yeni bir bezeme programı da, bu çerçevede belirlenmiş; mozaik ve fresk tekniğinde resimler hazırlanmıştır. Yapının; zemini ve duvarındaki mermer kaplamalar, taş bezemeler, vitraylar, vb. ile en ince ayrıntısına kadar süslendiği bilinmektedir. Resim programında İsa ve Meryem’in hayatlarından sahneler, aziz ve azizeler resmedilmiştir.14 Kilisenin etrafında, manastıra ait trapeza (refektorium yani yemek salonu), kütüphane, keşiş hücreleri gibi konumları ve biçimleri saptanamayan, ama onarımdan geçmiş ve iç mekânları yeniden düzenlenmiş pek çok yapının bulunduğu bilinmektedir.15 Bugün müzenin etrafında görülen ve daha eski araştırmalarda tespiti yapılan duvar ve tonoz parçaları bu yapılara ait olabilir (Şekil 9).

Kariye, 1766 depreminden sonra Mimar İsmail Halife’nin yaptığı bilinen önemli bir onarım geçirmiştir.25 On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında yine büyük bir onarım geçiren yapının özellikle örtü sisteminde ciddi değişiklikler yapılmıştır. Yüzyıl sonundaki 1894 depreminde bir kez daha zarar gören yapının, minaresinin petek kısmı ve külâhı çökmüştür (Şekil 12).

Camiye dönüştürülen yapının güney batı köşesine XVI. yüzyılda bir minare inşa edilmiştir (Şekil 13).

Harim bölümünde ise mermer bir mihrapla (Şekil 14) ahşap bir minber (Şekil 15) yapılmıştır. Mermer kaplı basit bir niş şeklindeki mihrap üzerinde bir şerit hâlinde zencerek motifli bir silme ve üzerinde kıvrık dallar ve rumilerle dolgulanan bir tepelik vardır.

Minberde yer alan ayetin, taşınabilir bir levha olarak asıldığı eski fotoğraflarda görülmektedir. Ahşap minberin yer aldığı fotoğraflar değişik yayınlarda kullanılmıştır26 (Şekil 16).

Yapının dış narteks’inin parakklesion ile birleştiği yerde Bizans dönemine ait dört sütun ve bu sütunların başlıkları üzerinde, muntazam kesme taştan sivri kemerli destekler görülmektedir. (Şekil 17).

Bazı araştırmacılar, kemerlerin bu köşede yükselen çan kulesini desteklemek için inşa edildiğini belirtmektedir.27 Ancak Bizans mimarisinde, kemerler daha çok yuvarlak yarım kemerler şeklinde olup kesme taş duvarlara da pek rastlanmaz. Osmanlı mimarisinde ise kesme küfeki taş duvarlar ve sivri kemer kullanımı yaygındır.28 Dolayısıyla, bu kemerli destekler XVI. yüzyıl Osmanlı dönemi ekleri arasında sayılabilir (Şekil 18)

Ancak 1914 yılında yapılan bir teftişte, yapı ahşap ve dört odalı olarak tanımlanmış ve ancak dört kişinin ikametine elverişli olduğu belirtilmiştir.30 Ekrem Hakkı Ayverdi’nin yayınladığı XIX. yüzyıl İstanbul haritası, Alman Mavileri ve Pervititch haritaları gibi belgelerde, yapının kuzey doğu köşesine bitişik ahşap bir yapı gösterilmektedir31 (Şekil 19-20-21). Bu yapının hemen yanında, caminin doğu cephesi boyunca uzanan bölümde bir diğer ahşap yapı ile uçan payandaya bitişik bir bahçe duvarı olduğu görülmektedir

Plan Tipi

Kariye, değişik dönemlerde inşa edilen ekler ve yapılarla, düzenli bir plan tipi göstermez (Şekil 35a). Yapıda, yapılan kazı ve araştırmalardan sonra hazırlanan, farklı dönemleri gösteren planın birçok kısmı bugün izlenememektedir (Şekil 35b). Merkezdeki ana kilisenin naos’u dört ağır ayak tarafından taşınan bir kubbe ile örtülüdür. Ancak bugünkü kubbe muhtemelen 1766 depreminde tahrip olmuş ve yerine ahşap bağdadî bir kubbe yapılmıştır (Şekil 36-37-38). Bu yapının bazı bölümlerinde, bir önceki kilisenin duvarları kullanılmış olabilir (Şekil 39). Kare şeklindeki naos’un doğusunda, İstanbul yapılarına özgü derin bir bema kemeri vardır. Ana apsis içeriden yarım yuvarlak, dışarıdan çok köşelidir. Pastoforion hücreleri orijinalde küçük birer kapı ile bağlı oldukları naos’dan, XIV. yüzyılda yapılan düzenlemelerle ayrılmıştır. Protesis’e kuzey yapıdan ulaşılırken; diakonikon, parakklesion’dan ulaşılan bir bireysel dua hücresi hâline gelmiştir. Dilimli birer kubbe ile örtülü bu mekânlar, içten yarım yuvarlak, dıştan üç köşeli yan apsislere sahiptir. Diakonikon kubbesinin yüksek bir kasnağı varken, protesis kasnaksız, basit bir kubbedir (Şekil 40). Bema’nın içinde bugün ahşap bir kapakla kapatılan kare şeklinde küçük bir kripta vardır. Bema basamağı kısmen restore edilmiş olsa da, hâlâ görülebilmektedir. Apsis yarım kubbesi dışarıdan bir uçan payanda ile desteklenmiştir (Şekil 41). Naos’tan iki kapı ile dört bölümlü narteks’e ulaşılmaktadır. Narteks’in güney bölümü, yapının banilerinden Isakios Komnenos için bir mezar anıtı olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle narteks düzensiz bir plan gösterir. Güneyde büyük bir kubbe ile örtülü olan parakklesion ile bağlantılıdır ve diğerlerine göre nispeten dar bir kemerle naos’a açılan ana kapıya ulaşılır. Narteks’in kuzeyi ise iki bölümlü olup bir arkosolium nişi oluşturulmuştur. Buradan yapının kuzey ekine de girilebilmektedir. Bu ana yapı ilk inşa edildiğinde, yan mekânların mevcut olup olmadığı bilinmemektedir. Yapının bu ilk hâli, “kiborion” olarak tanımlanan bir plan tipinin özelliklerini göstermektedir. Orta Bizans devrinde örnekleri görülen bu plan tipi, aslında, kare bir mekânın üzerinin kubbe ile örtülmesidir. İç mekânda küçük de olsa parçalara ayrılmayan tek bir alanın oluşturulması, ilginç bir denemedir. Bazı araştırmacılar bu plan tipini, derin kemerler nedeniyle haç tipinin bozulmuş bir çeşidi olarak görürler. Planın kökeni olarak haç planlı yapılar gösterildiği gibi, erken Bizans döneminin kubbeli yapıları da önerilmektedir. İstanbul’da Burgazada Metamorphosis Kilisesi, Boğazda Yuşa Bizans Devri kilisesi, Gemlik Kurşunlu Aziz Aberkios Kilisesi, Mudanya Kumyaka köyü Taksiarhis Kilisesi gibi yapılarda da bu plan tipi kullanılmıştır. Bazı yapıların, İznik ve İstanbul’da yalnızca alt yapıları günümüze ulaşabilmiştir.

KÜBRA YILDIZ

KAYNAKÇA

– Millingen, A. van, 1974, Byzantine Churches in Constantinople, 1912 yılı tıpkıbasımı, London, 1974.
– Müller-Wiener, W., 2001, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, YKY,
İstanbul.
– Oates, D., “A Summary Report on the Excavations of the Byzantine Institute in the Kariye Camii 1957 and 1958”,
Dumbarton Oaks Papers, sayı 14, 1960, s. 223-231.
– Ousterhout, R., “A Sixteenth Century Visitor to the Chora”, Dumbarton Oaks Papers, 39, (1985), s. 117.
– Ousterhout, R., 1987, The Architecture of the Kariye Camii in Istanbul, Washington D.C.
– Ousterhout, R., “Kariye Camii’ne Başka Bir Bakış ”, Arkeoloji ve Sanat, yıl 16, c. 4, sayı 68, Güz 1995, s. 3-13.
– Ousterhout, R., Başgelen, N., 1995, Tarihi Kartlarda Yaşayan İstanbul, Osmanlı Öncesi Anıtları, İstanbul.
– Ousterhout, R., 2002, Sanatsal Açıdan Kariye Camii, İstanbul.
– Ötüken, Y.,“İstanbul Kiliselerinin Fetihten Sonra Yeni Görevleri, Banileri ve Adları”, Hacettepe Beşeri Bilimler Dergisi, c.
10, sayı 2, Haziran 1979, s. 78.
– Özyurt, H., 2002, Bizans Dini Mimarisinde Kiborion Tipinin İstanbul ve Anadolu’daki Örnekleri Işığında Değerlendirilmesi, İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul.
– Pervititch, J., Sigorta Haritalarında İstanbul, İstanbul.
– Petrus Gyllius, 1997, İstanbul’un Tarihi Eserleri, çev. E. Özbayoğlu, İstanbul.

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın